KELES'İN GÖZBEBEĞİ HAYDAR KÖYÜNE HOŞGELDİNİZ....
  Gelenek ve Görenekler
 

 

DÜĞÜN GELENEKLERİMİZ:

Yöremizde, evlilikler görücü usulüyle yapılmamakta,taraflar bir­birlerini bizzat tanımaktadırlar. Genel olarak tek eşlilik vardır, çok eşlilik hoş görülmez.
Bir erkeğin; evlenmek istediği kız için önce dünür göndermesi ve onu ailesinden istetmesi lâzımdır.Evliliğin ve düğünün ilk basamağı budur.
Kız istemede, kız tarafı gelen dünürleri iyi bir şekilde karşılar, onlara ikramda bulunur ve herhangi bir cevap vermeden gönderir. Çünkü kızın rızası ve diğer aile büyüklerinin fikirleri alınacaktır.
Kız razı olur ve ailenin ileri gelenleri de, makul bulursa oğlan tarafına müsbet cevap gönderilir. Böylece "söz kesilmiş" olur.

Bundan birkaç gün sonra (genellikle pazar veya perşembe akşamları) oğlan tarafının erkekleri (baba,amcalar,dayılar,enişteler v.s) kız evine “çıkı değiştirmeye” ye giderler. Çıkılara; evliliğin bereketli olması için oğlanın veya babasının kendi mahsulü olan buğday, tarafların ağız tadıyla geçinmeleri için şeker, helâl rızıkla yaşamaları için ekmek, bez, mendil v.s. konur. Çıkının içindekiler kız tarafınca aynıyla değiştirilerek iade edilir. Yani buğdaya karşılık buğday, şekere karşılık şeker, beze karşılık bez v.s. konularak geri verilir. Buna aynı zamanda “bez değiştirme” de denir. 
Bez değiştirildikten birkaç gün sonra oğlan tarafının kadınları çıkılara çeşitli hediyeler doldurarak “gelin görme”ye gider, aynı şekilde kız tarafının kadınları da gelen çıkılara helva ve gözleme koymak suretiyle “güvey görme” ye giderler. Bu sırada karşılıklı yüzük de takılır ve taraflar nişanlanmış olur. Ancak son zamanlarda bundan ayrı olarak özel bir nişan merasimi yapılmakta yüzükler bu sırada takılmaktadır. 

Nişandan yaklaşık 6 ay sonra oğlan tarafı “el öpme” denilen merasimi düzenler. El öpmeye konu komşu eş dost kapı kapı dolaşılmak suretiyle ağızdan davet edilir. Bu merasimde müstakbel gelin tüm davetlilerin elini öper ve hediyeleri kabul eder. Gelen hediyeler bir “dellâl/tellâl” tarafından ortaya oturtulan gelinin üzerinde dolaştırılır ve hediyeyi getirenin adı söylenir. “Artmak” denilen bu olaydan sonra yemekler yenip oyunlar oynanır.
El öpmeden sonra düğüne kadar herhangi bir eğlence yoktur. Yalnız kız ve oğlan tarafları arasında birbirini daha yakından tanımak ve samimiyeti pekiştirmek amacıyla çeşitli vesilelerle gidip-gelmeler ve hediyeleşmeler devam eder.
Düğünden bir hafta önce gelin baba evinde çeyizini serer ve eşe dosta gösterir.
Yörede düğünler genellikle 4 gün sürer ve Cuma günü başlayıp Pazartesi günü sona erer. Düğünden birkaç hafta önce taraflar “okunculuk” göndermek suretiyle kendi akrabalarını, komşularını v.s. düğüne davet eder.
Düğün başlamadan önce Perşembe günü akşamı oğlan tarafının daha önce tedarik ettiği ve gelinin düğünde giyeceği tüm elbiselerle birlikte babasına, dedesine, amcalarına ve erkek kardeşlerine düğünde giymek üzere ayakkabı götürülür. Buna “küsteci” denir.
Cuma günü akşam üstü davullar gelir, oğlan evine bayrak asılır, aynı gece damadın arkadaşları kendi aralarında bir eğlence tertip eder.
Cumartesi günü sabah ağırlıklar hariç kızın çeyizi oğlan evine getirilir ve oğlan evine serilir. Bugün davetliler de hediyeleriyle düğüne gelmeye başlar. Öğleden sonra gelin ve arkadaşları “gelin hamamı” na gider.
Cumartesi akşamı, kadınlar arasında kız tarafının tertip ettiği “kına” denilen eğlence yapılır. Bu sırada geline ve yakın arkadaşlarına kına yakılır. Türküler söylenir, bakır eşliğinde oyunlar oynanır.
Düğünün en önemli günü Pazardır. Sabahın erken saatlerinden itibaren gelmeye başlayan misafirleri damadın babası karşılar, hediyelerini kabul eder. Gelen misafirlere yemek ve çay ikram edilir. Damadın arkadaşları türküler söyler oyunlar oynar.
İkindiye doğru gelini almak üzere oğlan evinden kız evine “gelin alayı” gelir. Oğlan tarafının büyükleri ile birlikte damadın arkadaşlarının ve misafirlerin bulunduğu alayın en önünde bayrak taşıyan bir delikanlı bulunur.
Baba evinden son kez ayrılan ve davulların çaldığı “Cezayir” türküsü eşliğinde kayınpeder tarafından babasından teslim alınan gelin; kendisi için hazırlanan “gelin arabası”na bindirilir. (Eskiden bu iş için at veya öküz arabası kullanılırmış, şimdi ise otomobiller gelin arabası yapılmaktadır.) Gelinin alınması esnasında kayınpeder tarafından orada bulunan kalabalığın üzerine üzüm, şeker, bozuk para gibi küçük şeylerden oluşan “saçı” serpilir. İnsanlar bunlardan kapmak için adeta birbiriyle yarışır zira bu “darı kapma” anlamı taşımaktadır. 

k_yl__kad_n_.jpg

Alay daha sonra davul-zurna eşliğinde oğlan evine gelir. Gelin damat tarafından arabadan indirilerek odasına götürülür. “Koltuk” denen bu merasim sırasında da damadın annesi saçı seper. Cumartesi günü oğlan evine getirilmeyen ağır çeyiz eşyaları da (sandık, halı, kilim vs.) gelin alayıyla birlikte getirilir. Koltuktan sonra sağdıç tarafından damada ve geline şerbet ikram edilir ki bunun anlamı “ağız tadı ve evliliğin akıcı olması” dır.
Akşam namazından sonra düğün evine yakın bir yerde toplanan aile büyükleri mahalle hocası eşliğinde dualarla sembolik olarak damadı yeniden giydirir. “Güvey giydirme” denen bu merasim sırasında damat hazır bulunanların hepsinin elini öper, eli öpülen kişi de damada para verir. Kız evinden gelen yemekler yenildikten sonra topluca yatsı namazına gidilir. Artık bu namazın bir adı da “güvey namazı” dır.
Damatla sağdıç en arka safta durarak namazı eda eder. Namazdan sonra cemaat dağılmadan tekbirlerle “güvey salmak” üzere düğün evine gelir. İmamın yaptığı kısa duaya müteakip babasının ve birkaç yakın akrabasının elini öpen damat hızlıca gerdek odasına doğru koşar. Çünkü bilir ki ağır davranırsa arkadaşlarının yumruklarına hedef olacaktır. Gerdek odasına giren damat kapı eşiğindeki su dolu tası ayağıyla devirir. Bunun anlamı da “evliliğin su gibi akıcı ve bereketli olması” dır. Gerdek esnasında evde sağdıçtan başka kimse kalmaz, bu arada sağdıca kız evinden çıkı ile gelen tavuk-pilav v.s ikram edilir.
Pazartesi sabahı yine davulların çaldığı Cezayir türküsü eşliğinde “güvey kaldırılır”. Sağdıç ve damadın diğer arkadaşları türküler söyleyip muhtelif oyunlar oynayarak damadı bekler. Damat kalkıp hazırlanarak arkadaşlarına iştirak eder.
Pazartesi artık düğünün son günüdür ve öğleden sonraki “paça” töreniyle düğün sona erecektir. Yörede Cuma damada, Cumartesi geline, Pazar kayınpedere, Pazartesi kaynanaya maledildiği için ilk üç gün geri planda kalan kaynana paça gününde ön plana çıkmanın mutluluğunu yaşar. Kaynana, geliniyle birlikte misafirleri karşılar ve hediyeleri kabul eder. Gelin almanın hazzıyla mutlu ve gururludur, mutluluğunu tören sonunda oynayacağı oyunla da dile getirir. Paça gününde gelinin çeyizi de misafirlerin ziyaretine ve beğenisine açık tutulur. Gelin iki gün önce baba evinde kına merasimi sırasında karşıladığı misafirleri bu sefer gelinliğiyle yeni evinde karşılamaktadır.Düğünün son eğlencesi olan paçanın amacı “iffetini ve namusunu bugüne kadar tertemiz saklayan gelini tebrik etmek” tir. Ayrıca düğüne ve kınaya gelemeyen misafirlere bir fırsat daha tanınmış olur. Onlar da hediyeleriyle birlikte paçaya iştirak eder. Gelenlere yine yemek ikram edilir. Çalgılı türkülü oyunlardan sonra tören sona erer dolayısıyla düğün de bitmiş olur.

DOĞUM ve ÇOCUKLARLA İLGİLİ GELENEKLERİMİZ
Yörede, doğumu takip eden üçüncü veya beşinci günü ailenin en yaşlı erkeği tarafından her iki kulağına ezan okunmak suretiyle çocuğun adı konulur.
İlk kırk gün içinde konu-komşu yeni anneyi ve bebeğini görmeye, tebrik etmeye gelir. Gelenlere önce yemek ardından tarçın, zencefil, karanfil v.s. bitkilerden yapılan lohusa şerbeti ikram edilir. Anne ve bebek için çeşitli hediyelerin de getirildiği bu ziyarete “çocuk gurtlama (kutlama)” denir. (Benzer şekilde; yeni bir ev yapan veya ev alıp yerleşen kişiye de hediyelerle ziyarete gidilir ki bunun adı da “ev gurtlama” dır.)
Kırkı çıkmadan anne ve bebek kesinlikle odada yalnız bırakılmaz, aksi halde “al basacağına” inanılır.
Doğumun kırkıncı günü “kırklama” yapılır ve çocuğun kırkı çıkarılır. Bir kovanın içine gümüş bir yüzük atıldıktan sonra, üstünden hafifçe kırılıp içi boşaltılmış yumurta kabuğu ile kovaya kırk defa su konur. Dua yapıldıktan sonra kovadaki suya çocuğun yıkanmasına yetecek kadar sıcak su ilave edilir ve bu suyla çocuk önce abdest aldırılarak yıkanır. Kırklamadan sonra birkaç gün bebek ve annesi yakın akrabalara ziyarete götürülür ki bunun adı “kırk uçurma” dır. 
Çocuğun ilk dişini gören kişi ona bir hediye almak mecburiyetindedir. İlk dişin çıkmasından sonra “diş buğdayı” yapılıp eşe-dosta gönderilir. Ayrıca emeklemeye başlayan çocuk için de “ayak bohçası” yapılır.
Sık sık hastalanan veya yakalandığı bir hastalıktan uzun süre kurtulamayan çocuk “hacamat” edilir. Hacamat, çocuğun sırtının jilet veya çok keskin bir bıçakla ince ince kesilip biraz kan akmasını sağlamak suretiyle yapılır. Bu şekilde hastalığa sebep olan kirli kanın akacağına inanılır. Kan aktıktan sonra zeytinyağıyla çocuğun yaraları temizlenir ve dualarla kundaklanır.
Yüzünde uzun süre kaybolmayan bir yara, sivilce veya çıban çıkan çocuk için “ırklama/örükleme” yapılır. Nadir olarak yetişkin insanlara da uygulanan ırklama; çocuğun yüzüne hafif nemli bir bezin örtülmesiyle başlar. Daha sonra bu bezin üstünde bir miktar pamuk yakılır, yanan pamuğun külleri şekerli suya batırılarak sivilcenin veya çıbanın üzerine sürülür. Bu şekilde yaraların iyileşeceğine inanılır.
Ancak, önemle hatırlatılmalıdır ki; hacamat ve ırklama herkes tarafından değil sadece “izinli” denilen ve ehil olduğuna inanılan kimseler tarafından yapılır.
Erkek çocuklar genelde 5-6 yaş civarında düzenlenen bir merasimle sünnet ettirilir. Sünnet cemiyetine davet edilecek kimseler de düğünlerde olduğu gibi mendil, yazma, havlu v.s hediyeler gönderilerek “okunur”. Sünnet cemiyeti ortalama iki gün sürer. Davetliler birinci gün gelmeye başlar, çocuk ikinci günü öğleye doğru sünnet edilir. Sünnetin akabinde mevlit okunur. Aynı günün akşamı kadınlar kendi aralarında “kına” eğlencesi yaparlar. Misafirlere yemek ve şerbet ikram edilir. Eskiden zengin aileler sünnet cemiyetlerinde güreş ve cirit müsabakaları da düzenlermiş, ancak bu adet günümüzde kalkmıştır.
ÖLÜME BAĞLI ADETLER
Biri vefat ettiği zaman yöre halkı mezarın hazırlanması, cenazenin yıkanması, kefenlenmesi ve gömülmesi sırasında cenaze sahibine yardımcı olur.
Ölünün ardından bir hafta süreyle hergün akşam ve yatsı namazları arasında “Tebareke” (Mülk Suresi) okunur, yedinci gün ise mevlit okunur. Ayrıca kırkıncı ve elliikinci gecelerinde yine mevlit okunur, kırkında ve yılında gözleme (ya da lokma) yapılarak dağıtılır.
Yörede asker uğurlama ve karşılama, hacı uğurlama ve karşılama zamanlarında da özel merasimler tertip edilir. Yemekler yenir, dualar okunur.  

SAİR ADETLER
Yörede asker uğurlama-karşılama ve hacı uğurlama-karşılama zamanlarında da özel merasimler tertip edilir. Yemekler yenir, dualar okunur. Hacdan dönenler şükür ifadesi olarak “hacı pilavı” denen mevlitli-yemekli küçük bir cemiyet yapar.
Ramazan ayında sahur vakti davul çalınır ve maniler söylenir. Akrabalar arasında iftar davetleri olur. İmkanı olanlar davulcuya para ve çeşitli hediyeler verir. Ramazan Bayramının ilk günü mani söyleyerek kapı kapı dolaşan davulcuya pide, ekmek, havlu, basma veya bahşiş vermek adettir.
Uzun süre yağmur yağmadığı zamanlar, köyün veya mahallenin çocukları;
Arabada çamur
                                      Teknede hamur
Ver Allah'ım ver
Sicim gibi bir yağmur
tekerlemesi eşliğinde sokak sokak tüm köyü dolaşır. Bu sırada çocuklara bazı yiyecekler verilir. Toplanan yiyecekler bir yerde pişirilerek çocuklara yedirilir. Bu şekilde sabi-sübyanın doyurulmasının Cenab-ı Hakkın hoşuna gideceği ve rahmet yağdıracağı umulur. Ayrıca camilerde ve dede denilen yatırların başlarında da yağmur duası yapılır.
İlkbahar ve sonbaharda yine bazı yatırların başında “hayır” denilen toplu yemek ve dua merasimleri yapılır.

Kaynak: www.keles.gov.tr

 
  Bugün 1502 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol